27 Ocak 2009 Salı

Fıkra: Azim

Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermezdi. Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti. Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karsısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı.

Çocuk bir gün hocasına "hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek" dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde bir kağıtla geldi kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu. Çocuk çok şaşırdı. Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla hocasına sordu, "hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum kesin kaybederim". Hocası ise "sen sadece hareketi yap" cevabını verdi.Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.

Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu "hocam nasıl olur, anlamıyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum".

Hocası çocuğa baktı ve dedi ki, "Senin yaptığın hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir... Ve bir tek savunması vardır o da, rakibin sol kolunu tutmak".

Fıkra: Cennet'te İki Kadının Diyaloğu

1- Selam, benim adim Wanda.
2- Selam, benimki de Slyvia, sen nasil öldün?
1- Donarak öldüm.
2- Ne kadar korkunç.
1- Yok o kadar kötü degildi, soguktan titremem geçince isinmaya basladim ve uyku basti, sonunda huzur dolu bir ölüm.
2- Peki sen nasil öldün?
1- Agir bir kalp krizi geçirdim. Kocamin beni aldattigini sandim ve onu is üstünde yakalamak için eve erken geldim, fakat evde tek basina televizyon seyreder halde buldum.
2- Sonra ne oldu?
1- Kesinlikle evde baska bir kadinin oldugundan emindim. Bütün evi aramaya basladim. Çatiyi, yataklarin altini, her yeri aradim fakat bulamadim. Ama asiri yorulmustum, kalp krizi geçirdim ve öldüm.
2- Keske derin dondurucuya baksaydin, su an ikimiz de yasiyor olabilirdik.

Fıkra: EL ZEYDİ

Bağdat'ta yeni açılan büyük bir alışveriş merkezinde kadının biri hızla erkekler tuvaletine yönelir ve son sürat içeri girer. O esnada tuvalet görevlisi adam, bayana seslenir:
- "Yanlış yere girdiniz burası erkekler tuvaleti"
Kadın: - "Neden, içeride El ZEYDİ'mi var?" der.
Adam: - "Yok" der, "O'nunla ne ilgisi var?"
Kadın: - "Orta Doğu'da El Zeydi'den başka erkek mi var?.."

* Bilmeyenler için, El Zeydi Bush'un suratına ayakkabı fırlatan gazeteci, tam adı ise Muntazar El Zeydi...

Fıkra: Yaş Seksen

Seksenlik karıkoca sağlık kontrolünden geçmek için doktora gitmiş. Doktor önce beyefendiyi muayene etmiş.İyi bulmuş. O arada sormuş;
- Seks hayatınız nasıl gidiyor?
Seksenlik ihtiyar hafifçe içini çekmiş;
-İyi, birinci sefer gayet normal oluyor doktor bey, yalnız ikincide çok terliyorum...
Doktor şaka mı yapıyor diye ihtiyarın yüzüne şöyle bir bakmış. Adam çok ciddi.
Daha sonra hanımefendiyi almış muayeneye... O da turp gibi. Hala merak içinde olan doktor bu defa hanımefendiye sormuş;
- Seks hayatınız nasıl gidiyor?
- İyi ! cevabını almış sadece. Daha da meraklanıp;
- Eşiniz birinci seferde bir anormallik olmadığını ancak ikinci seferde terlediğini söylüyor, gerçekten öyle mi oluyor? Demiş.
- Evet öyle oluyor ama ben bunda anormallik görmüyorum...
- Neden?
- Canım yılda zaten iki defa yatıyoruz. Birincisi ocakta ikincisi temmuzda... Temmuzda haliyle terliyor insan..!

2009 falı… (Yılmaz ÖZDİL)

Takunya burcu
Sosyal demokrat kovalarla anlaşamaz. Dönek burcu insanını sever. Yakın çevresinin koyun burcundan olmasına özen gösterir. Yükselen burçtur. Uçar yani... "Astrolog uçmaz, mürit uçurur" lafı, bunlardan çıkmıştır. Uğurlu günü cuma, uğurlu sayısı çalınan sandık sayısı... 2008'de Jüpiter'in etkisi altına girdiler, 2009'da Uranüs'ün teğet geçmesi için dua edecekler. Aşk hayatları, Noel Baba'nın yılbaşında getireceği IMF viagrasına bağlı.

Liboş burcu
Burç tutmazlar. Bi bakarsın laik burcundan, bi bakarsın takunya burcundan... İşlerine hangi burç geliyorsa, o burçtan olurlar. Postal burcunu bile yalamışlıkları vardır. 2009 gelmiş, 2229 gelmiş, onlar için fark etmez; daima pozitif bir yapıya sahiptirler. Suratlarına tükür... Yarabbi şükür, bahar yağmurları başladı, diye sevinirler. Yeni yılda hangi burcun maskesini takacakları, Brüksel rasathanesinden gelecek verilere bağlı.

Entel burcu
"Herkes malı götürdü, kimi Nobel kaptı, kimi gemi aldı, ben babayı aldım" duygusu içerisindesiniz. Burcunuz bi türlü yükselemiyor birader... Üstelik, herkes sizin denyo burcundan olduğunuzu düşünüyor. Dolayısıyla, kendinizi kusurlu, kabahatli, süt dökmüş kedi gibi hissediyorsunuz. 2009'da bu duygusal travmadan kurtulacaksınız. Ondan özür dileyeceksiniz, bundan özür dileyeceksiniz, burcunuz yükselmese bile, kıçınız göğe erecek.

Kalantor burcu
Düzen değişse bile, düzülenin aynı kalmasına dikkat ederler. Köprüden geçene kadar ayı burcuna, dayı burcu demeyi severler. 2009'un yükselecek burcuna 4-5 sene önceden yatırım yapmışlardır mutlaka, kırpıp kıpıp, "Bak bu çok yükselecek" diye borsada salağın birine kakalarlar. Aynı zamanda, toplumsal sorumluluk hissederler, toplumu uyarırlar. Bi tanesi yılbaş için reklam yaptı mesela: "Kriz kışınıza kaçmasın!"

Gariban burcu
Nereye çekersen oraya giden, uyumlu bir mizaca sahiptir. Bu yaradılışı nedeniyle "iki koyun güdemeyen siyasetçiyi" sevmez. Donunu al, kömür ver, alkışlar. Hayatı boyunca Mars'ın etkisi altındadır... Habire 2 Mars 1 ters olmasına rağmen, "bu defa kesin şeş attığını" düşünür. E haliyle, her sene olduğu gibi, önümüzdeki sene de başına gelecekler var.

Fıkra: Kadınlar Tuvaleti

Modern bir hastanede çok sıkışan bir adam defalarca denemesine karşın devamlı meşgul olan erkekler tuvaletine giremez. Adamın zor durumunu gören bir hemşire adamın haline acır ve;
- "Bayım, duvardaki tuşların hiç birine dokunmayacağınıza söz verirseniz bizim çok özel tuvaleti kullanabilirsiniz." diyerek yardımcı olur.
Adam teşekkür eder, ihtiyacını giderdikten sonra gözleri karşısındaki duvarda bulunan ve üstünde IS, IH, TP ve OTC yazan rengârenk tuşlara takılır. Biraz tereddüt eder, söz vermiştir. Ancak merakını yenemeyerek IS yazan birinci tuşa dokunur. Altından fışkıran ılık su anında adamın altını yıkar. Erkekler tuvaletinde böyle bir lüksü hiç yasamamış adam, daha büyük bir haz beklentisi içinde IH tuşuna basar. Sonuç, beklediği üzere olağanüstüdür. Bu kez ılık su yerine püfür püfür bahar çiçeği kokulu ılık hava, nazik yerlerini kurulamaktadır...
Hanımlar tuvaletinin tuvalet ötesi bir şey olduğuna inanan adam tereddütsüz TP tuşuna uzanır. Bu kez de talk pudrasının okşayıcı etkisiyle kendinden geçer.
Son tuşun daha görkemli bir etkisi olacağına kuskusu olmayan adam hemen ona da basar. Gözlerini açıp hatırladığı ilk şey, hastanede uzandığı yatakta kendisine doğru eğilmiş endişeli hemşirenin yüzüdür.
- "Ne oldu bana?" diye sorar acı içinde, "Son hatırladığım şey, hemşirelerin özel tuvaletinde üzerinde OTC işaretli bir tuşa basmak."
- "Biliyorum" der hemşire; "OTC otomatik tampon çıkarıcı demektir. PİPİNİZ yastığınızın altında..."

Fıkra: Tava

KARI-koca kahvaltı yaparken, kadın bir anda elindeki tavayı kocasının kafasına geçirir. Ne olduğunu anlamayan kocası şaşkınlıkla durumu sorar. Kadın: 'Dün pantolonunu yıkarken içinde, üstünde Çiğdem yazan bir kağıt buldum.'
Bunun üzerine kocası 'Karıcım o geçen gün üzerine bahis oynadığımız atın ismiydi' der. Bu açıklamayı yeterli bulan kadın pürneşe içinde kahvaltısına devam eder.

İki gün sonra yine kahvaltıda bu sefer daha büyük bir tava ile kocasının kafasına öyle bir vurur ki koca birkaç dakika kendinden geçer. Ayılınca karısına yine durumu sorar ve kadın cevap verir.

'Dün senin at aradı...'

Fıkra: Banka Soyguncusu

Soyguncunun biri bir bankaya girmiş. Çekmiş silahını havaya ateş etmiş. Herkesin yere yatmasını istemiş. Kasalardaki paraları toplamış ve kapıya doğru yönelmiş. Tam çıkacakken oradaki bir adama sormuş:
''Beni gördün mü?''
Adam şaşkınlıkla ''Evet gördüm.'' deyince çekmiş tabancasını adamı alnından vurmuş. Tam tekrar kapıya hamle etmiş ki; kapının yanında bir karı koca duruyor. Adama sormuş:
''Beni gördün mü?''
Adam gayet soğukkanlı bir şekilde yanıtlamış:
''Valla ben hiçbir şey görmedim, ama benim hanım gördü sanıyorum?.."

Fıkra: Goncagül

- İyi ki düğünümüzü Belçika'da yapalım demişsin Goncagül..!
- Güzel oldu, değil mi Muhittin?
- Evet canım, herkes dışarda evleniyor, bizim neyimiz eksik?
- Beni kırmadığın için teşekkür ederim.
- Sen istersin de ben yapmam mı bitanem?
- Muhittin, sana geçmişimle ilgili bir şey anlatmak istiyorum.
- Önce duvağını çözseydik Goncagülüm.
- Çözeriz, dur bi... çok önemli bu.
- E, ama sırası mı şimdi? neyse, anlat bari.
- Ben küçükken tecavüze uğradım.
- Çok üzüldüm bebeğim. Ama şu an kendini iyi hissediyorsan önemli değil.
- Şimdi iyiyim de bunları bilmen lazım.
- Yakınlarından biri tarafından mı?...
- Yok, bi bakkal vardı bizim mahallede...
- Bakkal mı?
- Evet. Elma şekeri satıyordu, güzel çikolatalar filan.
- Eee?
- İşte, bir gün bana, Tarık depoya gelsene dedi.
- Tarık kim?
- Anlatacağım bir tanem, sakin ol bi.

Fıkra: Adres

Temel'le Dursun gezerlerken bir kilisenin önünden geçerler.
Temel, Dursun'a 'Ula Dursun 5 dakika bekle bi günah çıkartayım'
Temel Kiliseye girer Papaz gelir. 'Söyle evladım ne günah işledin?'
Temel: 'Zina işledim'
Papaz: 'Kiminle'
Temel: 'Sanane ya çıkar günahımı gideyim'
Papaz: 'Ha felanca adreste bir karı var onunla mı zina ettin'
Temel: 'Yoo'
Papaz: 'Ha felanca yerde bi karı var onunla mı iş tutuyon'
Temel: 'Yoo'
Papaz: 'Felanca adreste bir kumarbaz var eve gitmiyo onun karıyı mı beceriyon?'
Temel: 'Yok ya sanane çıkarsana günahımı gideyim'
Papaz: 'Çıkarmıyom lan yürü git'
Temel'i görünce Dursun: Uyy Temel kardeşum tertemiz oldun
günahlarından kurtuldun değil mu?'
Temel: 'Yok ula günahlarumdan kurtulmadum ama çok sağlam 3 tane adres aldum'

Fıkra: Spagetti

Bir doktor, hemsiresi ile bulusmalara baslar. Bu bulusmalardan kisa bir sure sonra, hemsire gelir ve hamile oldugunu soyler. Fakat Doktor, bu olayi karisinin duymasini istemediginden, hemsireye bir miktar para verir ve italya'ya gitmesini ve cocuk dogana kadar orada kalmasini ister. Hemsire, 'Bebegin dogdugunu sana nasil haber verecegim? ' diye sorar. Doktor da; 'Bana hemen bir kart gonder ve arkasina 'spagetti ' diye yaz. Ben durumu anlarim. Baska bir aciklama yapmana gerek yok' der. Hemsire parayi alir ve ucaga binip italya'ya
gider. Alti ay kadar sonra, bir gun doktorun karisi evden arar ve doktora ; 'Sevgilim, bugun postadan senin adina Italya 'dan postalanmis ilginc bir kart geldi. Fakat ne anlama geldigini anlayamadim. ..' der. Peki karicigim, ben aksama eve gelince sana gerekli aciklamayi yapacagim' der doktor ve telefonu kapatir. O aksam doktor eve geldiginde; karti alir okur ve kalp krizinden oldugu yere duser. Acil yardim ve tibbi mudahelelerin sonunda doktor kendine gelir ve biraz rahatladiktan sonra acildeki doktorlar adamin elinde hala siki sikiya tuttupu karti alir ve okurlar;
Spagetti, spagetti, spagetti, spagetti.... ikisi; sosisli, ikisi; sade!

Fıkra: Layıkıyle Yönetilmek

Vezirler huzura çıkmışlar:
- Padişahım, hazinede para kalmadı. Yeni vergilere ihtiyacımız var,
- Padişah, kavuğunun altından kafasını kaşımış:
- Eeee! Ne vergisi koyalım? diye sormuş.
- Köprülere adam koyalım, geçenden bir akçe alsınlar!
Padişah:
- Tamam, demiş.
Aradan bir süre geçtikten sonra sormuş vezirlerine:
- Tepki var mı?
- Hiç bir tepki yok!
- İyi o zaman köprünün diğer tarafına adam koyun, çıkandan da bir akçe alsın!
Aradan bir süre geçmiş, padişah:
- Var mı şikayet?
- Yok! Halkının tepkisizliğine kızan padişah gürlemiş:
- Köprülerin ortasına da adam koyun, gelip geçeni becersin!
Aradan birkaç gün geçmiş, halktan bir tepkinin olmamasına içerleyen padişah, çağırmış vezirlerini:
-Halkı dinleyelim hele bir, demiş.
Gitmişler köye, padişah sormuş:
- Var mı şikâyet? Ses yok. Padişah tekrar :
- Var mı şikâyet? Şikâyeti olan söylesin diye gürleyince arkalardan cılız bir ses duyulmuş:
-Padişahım, o köprünün ortasındaki adam var ya…
- Eeee!, demiş padişah bir umutla...
- Akşamları çok kalabalık oluyor, sıra uzuyor, eve geç kalıyoruz, bir adam daha koysanız...

Fıkralar

Sadakatin tanımı nedir?
- Fırsat yokluğu!
------------
Adam gece yarısı karısını uyandırır:
- Sevgilim, aspirinin.
- Ama başım ağrımıyor ki...
- Harika!
------------
Koca evine elleri bir sürü kaset dolu olarak girer ve karısı:
- Niye bir sürü kasete para verdin, bizim evde teyp yok ki?
- Sen sütyen aldığında ben soruyor muyum?
------------
Koca eve zil zurna sarhoş girer ve karısına bakarak:
- Ne kadar çirkin olduğunu biliyor musun?
- Sende pis ve sarhoşsun diye cevap verir karısı.
- İyi de benimki sabaha geçecek!
------------
Kadın kocasına:
- Uzun zamandan beri bana sıcak bir kelime söylemedin.
- Cehennemde yanasın.
------------
Eve zamanından erken dönen adam karısını yatakta en iyi arkadaşlarından
biri ile yakalar. Hiç bozuntuya vermeden ve soğukkanlılıkla silahını çeker ve
arkadaşını vurur. Kadın yatakta şöyle doğrulur:
- Bak bu şekilde davranmaya devam edersen hiç arkadaşın kalmayacak.
------------
İki erkek bir lokantada oturmuş pencereden bakıyorlardı, biri:
-Karşıdan karşıya geçen şu iki kadını görüyor musun? Biri karım diğeri
ise metresimdir!
-Allah sana uzun ömürler versin şimdi ben de aynısını söyleyecektim!
------------
Kadın aynada çıplak vücudunu seyrediyordu. Eşine:
- Görüntümü iğrenç buluyorum, yaşlı, buruşuk. Bir iltifata ihtiyacım var.
Eşi: 'Gözlerin iyi görüyor!'
------------
Adam yanında oturan kadına fısıldar:
- Şampanya sizi güzelleştiriyor
- Bir kadeh dahi içmedim.
- Ama ben onuncu kadehimdeyim. ..

Fıkra: Bir üst sınıfa geçme isteği!

Bir gün Ali, öğretmeni Ayşe Hanım'a giderek dersten sonra kendisiyle görüşmek istediğini söyledi. Öğretmen kabul etti ve sordu:
- Sorun nedir Ali?
- Ben bu sınıfın düzeyine göre fazla zekiyim. Bir üst sınıfa geçmek istiyorum. İstek konusunda bilgi verilen Müdür Ali'ye bunun için bir testten geçmeyi isteyip istemediğini sordu. Ali tereddütsüz kabul etti ve test başladı.
- Söyle bakalım Ali: 3X4?
- On iki
- Peki 6X6?
- Otuz altı Müdür bey
- Japonya'nın başkenti?
- Tokyo. Ve test bir saat sürdü, Ali hiç hata yapmadı. Test sonunda Ali'nin öğretmeni de soru sormak istedi. Ali ve Müdür bu isteği kabul ettiler. Öğretmen sorulara başladı:
- İneklerde dört tane, ben de iki tane olan nedir?
- Bacaklar öğretmenim!
- Doğru! Peki; senin pantolonunun içinde olup, benim pantolonumun içinde olmayan nedir? Müdür bu soruya çok şaşırır.
- Cepler öğretmenim.
- Kadınların tüylerinin en kıvırcık olduğu yer neresidir. Velet tereddütsüz yanıt verdi:
- Afrika'dır öğretmenim.
- Yumuşak olup, kadınların ellerinde sertleşen nedir? Müdür gözleri fal taşı gibi açılmış tam konuşacakken Ali yanıtladı:
- Tırnak cilası.
- Peki. Bekâr bir kadına göre evli kadında daha geniş olan nedir? Müdür kulaklarına inanamıyordu.
- Yatak öğretmenim.
- Kadın vücudunda en nemli organ hangisidir?
- Dil öğretmenim. Nefes nefese kalan Müdür test'i bitirmeye karar verdi ve;
- Değil bir üst sınıfa, ben bunu doğrudan Üniversiteye göndereceğim. Çünkü ben bütün sorulara yanlış cevap verdim!

Bir Soru Bir Cevap

Sevgili Erkan Ağabey..
Bana yardımcı olursunuz diye size yazıyorum..

Geçen gece işe giderken kocamı her zamanki gibi evde TV seyrederken bıraktım. Arabamla daha 500 metre gitmedim ki motoru stop etti. Hayli uğraşıp çalıştıramayınca kocamdan yardım almak için eve geri döndüm.
Eve girince gözlerime inanamadım.. Kocam komşunun kızı ile yatağımızda.. Ben 32, kocam 34 yaşında komşunun kızı ise 22.. Biz 10 yıldır evliyiz..Yakalanınca resmen çöktü ve itiraf etmek zorunda kaldı. 6 aydır birliktelermiş. Ne yapmalıyım lütfen bana yardım eder misiniz?.
Sevgilerimle
Ayşe.

Sevgili Ayşe;
Hava soğuksa, hele bu tip kısa mesafelerde motor ısınmadan bastıysan
arabalar genelde bunu yapar. Kaputu aç yakıt borularına şöyle bir bak, ezilme, çöküntü gibi bir şey var mı. Manifolt bağlantılarını ve karbüratörü gözden geçirt. Eğer bunlar sorunu çözemezler ise sorun yakıt pompasında olabilir. Bujilere yeterli benzin gelmiyordur. (Araban tüplü mü benzinli mi dizel mi yazmamışsın.)

Sanırım yardımcı oldum,
Erkan Ağabey'in.

Fıkra: Eczacı

Genç kız, sevgilisine telefon açmış...
- 'Tankut,' demiş, 'seni çok arzuluyorum, geceleri uyku uyuyamıyorum.
Ne olur bu hafta sonu bize yemeğe gel. Seni annem-babamla
tanıştırayım. Sonra benim odamda ders çalışıyor gibi yapar doya doya
sevişiriz...'
Tankut ömründe hiçbir kızla sevişmemiş, toy bir delikanlı...
Bir eczaneye gitmiş... Babacan eczacıya;
'Bu hafta sonu önce bir aile yemeği, peşinden ateşli bir aşk yaşayacağım' demiş,
'Bu yüzden iyisinden bir kutu prezervatif istiyorum...'
Babacan eczacı kutuları vermiş, oğlanın sırtını sıvazlayıp yolcu etmiş...
Tankut hafta sonunda bir büyük buket çiçekle kızın evinin kapısını çalmış...
Genç kız kapıyı açmış. Tankut'u doğrudan yemeğe almış...
Delikanlı çok mahçup biçimde masaya oturmuş.
Kızın ana-babasının yüzüne şöyle bir baktıktan sonra başını önüne eğmiş...
Başlamış dua etmeye...
Ancak dua bir türlü bitmiyor...
Kız sonunda dayanamamış, fısıltıyla:
- 'Ben senin bu kadar dindar olduğunu hiç bilmiyordum Tankut,' demiş...
Tankut adeta inlemiş:
- 'Ben de babanın eczacı olduğunu!'

Fıkra: Kadının Elini Neden Öpersiniz?

Fransız erkeğine sormuşlar; "Kadının elini niye öpersiniz?" diye.
Fransız cevaplamış; "Kadına saygı duyarım. Erkek ile bir bütünü tamamlar."
Alman erkeğine sormuşlar; "Kadının elini niye öpersiniz?"
Alman cevaplamış; "Kadın kutsaldır. Hayatın devamını sağlar, doğurur."
Türk erkeğine sormuşlar; "Kadının elini niye öpersiniz?"
Türk erkeği cevaplamış; "Bir yerden başlamak lazım!"

Fıkra: İkimiz de Öldük

Doktorun bekleme odasında, son derece hasta oldukları her hallerinden belli üç adam oturuyormuş. . Hastalardan birisi 24 saatin 24'ünde de içen bir alkolikmiş.. İkincisi, sigaraları birbirine ekleyen bir tiryaki.. Üçüncü sevişmeden duramayan azgın bir eşcinsel... Üçünü de uzun uzun muayene eden doktor sonuçları açıklamak için adamları odasına çağırmış.
- 'Haberler kötü' demiş... 'Üçünüz de uçurumun kenarındasınız. . Bu
alışkanlığınızı derhal bırakmanız gerek.
Sen bir yudum daha içersen, sen bir nefes daha çekersen, sen bir daha
bir erkekle ilişkiye girersen bittiniz. Orada kalırsınız. Bakın tane
tane tekrar ediyorum.. Aranızdan herhangi biri bu alışkanlığı bir
defa, sadece bir defa dahi tekrarlarsa ölecektir.. Hepsi bu kadar..'
Üç kafadar muayenehaneden birlikte çıkmışlar, Yürürlerken bir barın parlak
ışıkları yüksek müzik alkoliği kandırmıs..
- 'Bütün doktorlar palavracıdır. Bayılırlar yasaklamaya' demiş ve
dalmış içeriye... Ötekiler de peşinden..
Alkolik bir duble viskiyi kafasına dikmesiyle oraya yığılmış kalmış..
Diğer ikisi dehşet içinde bardan fırlamışlar. .
Karmakarışık duygularla yürürlerken kaldırımda yeni yakılmış, dumanı
tüten kocaman bir puro görmüşler..
Tiryaki aniden durmuş.. Derin derin bakmaya başlamış yerdeki puroya..
Eşcinsel tiryakiyi dürtmüş..
- 'Eğer onu almak için eğilirsen... Bil ki, ikimiz de öldük!'

Fıkra: Veriyor musun? Vermiyor musun?

Küçük Ahmet abisinin hergün ayrı bir kızla neler yaptığını merak eder. Bir sabah abisinin arabasının arka koltuğuna gizlenir, abisi o gün bir kızı evinden alır. Vurur dağ tarafına arabayı. Issız bir yere çeker ve kıza sorar;
"Beriyor musun vermiyor musun?"
Kızın cevabı "hayır" olur.
Abisi hiç bozuntuya vermeden; "İn arabamdan ben gidiyorum o zaman, yürüyerek kaç günde eve gidersin bilemem hehehh!" der. Kız ağlaya ağlaya iner.
Abisi öylece bırakır kızı geri eve döner.

Aynı gece ahmet senaryoyu kendine uydurmaya çalışır ve sabah her şey planlanmıştır. Bisikletine biner gider komşunun küçük kızını bisikletinin arkasına bindirir ve abisinin gittiği yönde gücünün yettiği yere kadar gider.
Aynen ıssız bir yerde durur ve küçük kıza sorar; "Veyiyoy musun veymiyoy musun?"
Kızın cevabı "evet " olur.
Ahmet de bozuntuya vermeden; "Tamam o zaman sen bisikleti al git,ben yüyüyeyek kaç günde geliyim allah biliy..."

26 Ocak 2009 Pazartesi

Fıkra: Büyük İkramiye

Adamın birine sayısaldan büyük ikramiye çıkıyor. Karısına bile söylemiyor. Sabaha karşı ikramiyeyi almak için Ankara'ya yola çıkıyor. Tam Elmadağ'a gelmişken bir telefon. Arayan kayınbiraderi;
- Neredesin enişte?
- Dışarıdayım hayırdır.
- Çabuk eve gel!
- N'oldu? Çok mu acil?
- Hemen gel, ablam...
- Yoksa hasta mı?
- Yok. Sizlere ömür...
Telefonu kapattıktan sonra adam koltuğa yaslanıp demiş ki; "Ey güzel Allah'ım, verdikçe veriyor, verdikçe veriyor..."

Proje Mühendisi Sözlüğü

* Büyük bir teknolojik başarı! (Yine çuvalladık.)
* Yıllarca süren kapsamlı çalışmalar sonucunda geliştirildi. (Kazara keşfettik.)
* Tasarımlar toleranslar dahilinde oldu. (Kuralları esnettikten sonra güç bela becerdik.)
* Test sonuçları son derece memnuniyet vericiydi. (İşe yarıyor ama nasıl oldu anlamadık.)
* Müşteri memnuniyeti sağlanmıştır. (Programın öyle gerisindeyiz ki müşteri eline ne geçerse şükrediyor.)
* Yakın proje koordinatörü (Başkasına yaptıramadık bari işi paylaşalım.)
* Öngörülemeyen sorunlar nedeniyle proje programın biraz gerisinde kaldı. (Şu sıralar başka projeyle ilgileniyoruz. )
* Proje bir sonraki rapor döneminde sonuçlandırılacak. (Daha başlamadık bile ama bir şeyler söylememiz gerekiyordu.)
* Farklı yaklaşımlar denenmektedir. (Ne yaptığımızı biz de bilmiyoruz ama idare ediyoruz işte!)
* Soruna yeni bir yaklaşım denenmektedir. (Yeni eleman aldık.Onun üstüne yıkacağız.)
* Tasarımı baştan yapmamız gerekecek. (Bu şeyi anlayan tek adam vardı. O da istifa etti.)
* Bazı küçük sorunları düzeltmek için üzerinde duruyoruz. (Baştan başlıyoruz.)
* Esas olarak tamamlandı. (Yarısı bitti sayılır.)
* Tahmin ediyoruz. (İnşallah)
* Çizimin hazırlanması uzun sürdü. (Daha hiçbir şey çizmedik ki!)
* İyi tanımlanmış değil. (Kimse üzerinde düşünmedi.)
* Daha fazla analiz gerekiyor. (İş çığırından çıktı.)
* Proje önümüzdeki yılın son çeyreğinde hazır olacak. (O zamana kadar gecikmeden sorumlu birini buluruz elbet.)
* Senin teorini biz çok denedik. Uygulanabilirliği yok. (Aslında iyi fikir, kendi fikrimmiş gibi raporumda belirteyim.)

Fıkra: Şöför

Bir gün taksiye binen bir müşteri şöföre birşey sormak için hafifçe omuzuna
dokunur. Şöför bir çığlık atıp, direksiyonun kontrolunu kaybeder, bir otobüse
çarpmak üzereyken direksiyonu kırar, kaldırıma çıkıp, bir vitrinin önünde arabayı durdurur ve arkaya dönüp müşteriye bağırır:
- Hayatta bir daha bunu yapmayın!
Müşteri ise sakinlikle bir ufacık dokunmanın onu bu kadar korkutup sıçratacağını düşünemediğini söyler. Bu arada kendini toparlamış olan şöför, müsteriye dönüp:
- Haklısınız, aslinda sizin kabahatiniz yok... Bugün benim ilk taksi söförlüğüm,
25 senedir cenaze arabası şöförüydüm...

Fıkra: Kadı

Kadının, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir kokugelmiş. Vitrinde, güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyennefis bir ördek var. Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıpvermiş. Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'Hani bizim ördek?' Fırıncı boynunu büküp 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş.Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...

Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak kadının karşısına çıkarmışlar. Kadı sırayla sormuş... Ördeğin sahibi, 'Bu adam ördeğimi hiçetti' diye şikáyet etmiş. Kadı, fırıncıya sormuş: 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?' Fırıncı 'Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış: 'Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek fırıncının beraatine karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş... Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: 'Her kim, gayrimüslimin ikigözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...' Davacı 'Ne olacak?' diye sorunca kadı, 'Şimdi' demiş,'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.' Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş. Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da kadı, 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.' Böyle olunca fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi'ye: 'Senin şikáyetin ne?' Yahudi ellerini açmış, 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'Adaletinle bin yaşa sen e mi?'

Kıssadan hisse: Ananı öpen kadı ise kime şikáyet edeceksin? :)